Bir varmış, bir yokmuş…
Uzak diyarlarda, gökyüzünün en yükseklerinde, bulutların üzerinde gizemli
bir krallık vardı. Bu krallık, Pamuklu Bulut Krallığı olarak biliniyordu.
Pamuk gibi yumuşacık bulutlardan yapılmış sarayları, uçan köprüleri ve
parlayan yıldızlarla süslü gökyüzü bahçeleriyle burası adeta bir masal
diyarıydı.
Pamuklu Bulut Krallığı’nın halkı minik bulut perilerinden oluşuyordu. Bu
periler her sabah bulutları şekillendirir, gökyüzünü maviye boyar ve
yıldızları parlatırlardı. Krallıkta herkes çok mutluydu ama büyük bir sorun
vardı: Krallığın kalbinde, Bulut Vadisi’nin derinliklerinde kocaman bir
ejderha uyuyordu!
Bu ejderhanın adı Puslu Ejderha Dumduri’ydi. Dumduri çok uzun yıllar önce
bir fırtınadan sonra vadide uykuya dalmış ve bir daha uyanmamıştı. Ama
Dumduri her uyuduğunda, arada sırada kocaman nefesiyle bulutları dağıtır ve
krallığın dengesini bozardı.
Krallıkta, diğer perilerden biraz farklı, cesur ve meraklı bir bulut perisi
yaşıyordu. Adı Lili’ydi. Lili, diğer periler gibi bulut süslemek yerine
macera peşinde koşmayı severdi. Dumduri’nin vadide uyuduğunu biliyor, ama
bir gün onun uyanıp tekrar krallığa huzur getirmesini istiyordu.
Bir sabah krallığın kralı, Kral Pofidik, halkına bir duyuru yaptı:
“Dumduri’nin uykusu krallığımızı tehdit ediyor. Eğer onu nazikçe
uyandırmazsak, bir gün nefesi tüm krallığı dağıtabilir! Onu uyandırmaya kim
cesaret edebilir?”
Periler sessizce birbirlerine baktılar. Kimse o kadar cesur değildi… ama
Lili öne çıktı.
“Ben gidip Dumduri’yi uyandıracağım!” dedi kararlılıkla.
Lili, Kral Pofidik’in izniyle yola çıktı. Elinde sadece sihirli bir yıldız
feneri ve kanatlarında cesareti vardı. Dumduri’ye ulaşmak için pamuklu
ormanlardan, yumuşak bulut nehirlerinden geçti.
Yolda ona arkadaş olan minik gökyüzü kuşları, yıldız kelebekleri ve bir
bulut tavşanı Lili’ye cesaret verdi. Tavşan ona şöyle dedi:
“Dumduri nazik bir ejderhadır. Ama onu uyandırmak için sevgi dolu bir
melodiye ihtiyacın var!”
Lili bu öğüdü aklında tuttu ve vadinin derinliklerine ilerledi.
Sonunda Lili, Puslu Vadisi’ne ulaştı. Orada dev gibi, gri pullarla kaplı,
yumuşacık nefes alıp veren Dumduri’yi gördü. Ejderha huzurlu ama derin bir
uykudaydı. Ancak her nefes verişinde, bulutlar sarsılıyordu.
Lili önce biraz ürkse de cesaretini topladı ve yıldız fenerini havada
sallayarak bir ninni söylemeye başladı. Ninnisi şöyleydi:
“Bulutların üstünde huzurla uyu,
Gökyüzünde ışık dolsun kalplere,
Nazikçe uyan, cesur ejderha,
Pamuklu Krallık seni bekliyor!”
Melodi vadide yankılandı. Dumduri’nin dev göz kapakları hafifçe kıpırdadı.
Biraz daha kıpırdanıp gözlerini araladı.
Dumduri, gözlerini açar açmaz Lili’yi gördü. Küçük perinin cesurca kendisine
şarkı söylediğini fark etti ve hafifçe gülümsedi.
“Merhaba, küçük peri. Neden beni uyandırdın?” diye sordu, sesi gökyüzünde
yankılanarak.
Lili cesurca cevap verdi:
“Pamuklu Bulut Krallığı seni özlüyor, Dumduri! Artık uyanmanın ve
krallığımıza huzur getirmenin zamanı geldi.”
Dumduri derin bir nefes aldı ve gözleri nazikçe parladı.
“Uzun bir uykudan sonra tekrar uyanmak güzel. Sana teşekkür ederim, küçük
peri. Cesaretin sayesinde bulutlar daha sağlam olacak!”
Dumduri, Lili’yle birlikte krallığa geri döndü. Artık nefesiyle bulutları
dağıtmak yerine onları daha da güçlendiriyordu. Pamuklu Bulut Krallığı bir
daha asla dağılmadı ve periler Dumduri’ye büyük bir sevgiyle bağlandılar.
Lili ise cesareti sayesinde krallığın kahramanı oldu. Çünkü bazen en büyük
sorunları çözmek için sadece cesur bir yürek ve sevgi dolu bir melodi
yeterliydi.
SON 🌥🐉🌟