Bir varmış, bir yokmuş…
DOkyanusun derinliklerinde, yemyeşil yosunların arasında neşeyle yüzen bir
kaplumbağa yaşardı. Adı Timi’ydi. Timi, diğer kaplumbağalara göre çok
meraklıydı. Her gün yeni yerler keşfetmek, gizemli deniz mağaralarına dalmak
ve balıklarla oyunlar oynamak en sevdiği şeylerdi. Ancak Timi’nin bir hayali
vardı: Denizin kıyısında ışığıyla gökyüzünü aydınlatan o büyük deniz
fenerine yakından bakmak!
Timi, annesine sık sık bu hayalinden bahsederdi.
“Bir gün o büyük deniz fenerine gitmek istiyorum, anne! Işığını yakından
görmek istiyorum.”
Annesi ona gülümser ve “Bir gün zamanı geldiğinde bu hayalini
gerçekleştireceksin, küçük Timi. Ama önce sabırlı olmayı ve yolculuğun
tehlikelerini öğrenmelisin,” derdi.
Bir gece deniz üzerinde büyük bir fırtına koptu. Dalgalar köpürüp
yükseliyor, deniz canlıları korkuyla yuvalarına saklanıyordu. Fırtına
sırasında Timi, suyun yüzeyinden gelen güçlü bir ışık fark etti. Bu,
kıyıdaki deniz fenerinin ışığıydı. Fenerin ışığı, dalgaların içinde
kaybolmaması için gemilere yol gösteriyordu.
Fırtınanın geçmesini bekleyen Timi, o gece uyumadan fenerin ışığını izledi
ve içinden bir karar verdi:
“Bu ışık yol gösteriyorsa, ben de bu ışığın olduğu yere gitmeli ve deniz
fenerinin sırrını keşfetmeliyim!”
Ertesi sabah güneş doğduğunda Timi, arkadaşlarıyla vedalaştı ve yola
koyuldu. Yolculuğu sırasında birçok deniz canlısıyla tanıştı ve onlardan
öğütler aldı.
Timi yüzerken renkli mercanların arasında saklanan palyaço balığı Nino’yla
karşılaştı.
“Nereye gidiyorsun, Timi?” diye sordu Nino.
“Deniz fenerine gidiyorum. Onun ışığını yakından görmek istiyorum,” dedi
Timi heyecanla.
Nino gülümseyip şöyle dedi: “O zaman dikkatli ol. Bazen yol uzun ve zorlu
olabilir, ama pes etme. Cesur ol!”
Timi teşekkür etti ve cesurca yüzmeye devam etti.
Bir süre sonra Timi, denizin derinliklerinde yavaşça hareket eden bilge
ahtapot Lora’yla karşılaştı. Lora, Timi’nin yolculuğunu duyunca ona bir öğüt
verdi:
“Deniz fenerine ulaşmak istiyorsan sabırlı olmalısın. Her zaman acele etmek
doğru yolu bulmanı sağlamaz.”
Timi Lora’ya teşekkür etti ve sabırlı bir şekilde yoluna devam etti.
Kıyıya yaklaştığında Timi, kumların üzerinde parlayan deniz yıldızı Puki’yi
gördü. Puki, Timi’ye şöyle dedi:
“Işığı bulmak için kendi içindeki ışığı da unutmamalısın. Nazik ve
yardımsever olursan yolculuğun daha anlamlı hale gelir.”
Timi bu öğüdü de aklına yazdı ve yolculuğunun son kısmına doğru yüzmeye
başladı.
Sonunda Timi, kıyıya ulaştı. Dev gibi duran deniz fenerini görünce gözleri
hayranlıkla parladı. Fenerin ışığı dönerek gökyüzünü aydınlatıyor ve denizi
parlatıyordu. Ancak tam o sırada, deniz fenerinin yakınında küçük bir kuşun
çırpındığını fark etti.
Bu, küçük bir martı yavrusuydu! Kanadı ıslanmış ve uçamıyordu. Timi hemen
yanına yüzdü ve nazikçe martıya yardım etti. Martı yavrusunu güvenli bir
kayalığa taşıdı.
Martı yavrusu sevinçle Timi’ye bakarak cıvıldadı:
“Teşekkür ederim, küçük kaplumbağa! Sen çok cesur ve yardımsever birisin.”
O anda deniz fenerinin ışığı daha da parladı. Sanki Timi’ye gülümsüyordu.
Timi, deniz fenerinin sırrını o an anladı: Gerçek ışık, cesur ve iyi kalpli
olunca insanın içinden geliyordu.
Timi, deniz fenerini ziyaret ettikten ve içindeki ışığın önemini anladıktan
sonra yuvasına geri döndü. Yolculuğu boyunca öğrendiği cesaret, sabır ve
yardımseverlik derslerini hiç unutmadı.
Artık deniz fenerini her gördüğünde, içindeki ışığın da en az onun kadar
güçlü olduğunu biliyordu.
Ve o günden sonra, Timi’nin hikayesi denizlerde yaşayan diğer canlılara da
cesaret verdi. Çünkü herkes, kendi içindeki ışığın en değerli hazine
olduğunu öğrendi.
SON 🐢🌟🏝️